13 Ağustos 2008 Çarşamba

Domdom Ailesi Geliyor



Ünlü Yönetmen Ferhat Bahadır'dan yeni bir film...


Yapımcılığını ve senaristliğini Kenan Güzelderen’in üstlendiği, yönetmenliğini ise Ferhat Bahadır’ın yaptığı “Domdom ailesi
ve Devekuşu” adlı dizi film dram, komedi, aksiyon ve polisiye
türlerini harmanlayarak izleyiciye sunan samimi bir yapım.

Çekimlerine Kumburgaz’da

başlanacak olan dizi, metropol insanı ve köy insanının yaşamındaki farklılıklar konusunda da bizleri düşünmeye sevk ediyor. Birbirine rakip iki ailenin çocukları arasında yaşanan imkansız aşk, onları içinden çıkılmaz bir duruma sokuyor.

Gazo ağanın babasının rahatsızlığı nedeniyle Gazo ve ailesi köye gider. Ölüm döşeğindeki babanın Gazo ve ailesine değerli bir emaneti vardır. Peki nedir bu emanet? Gazo babasının emanetine gözü gibi bakacağına söz verir. Ancak onu ve ailesini bekleyen büyük bir sürpriz vardır. Emanetin büyüklüğü karşısında işler iyiden iyiye içinden çıkılmaz bir hal alacaktır. Ama Gazo babasına verdiği sözü tutmak için elinden gelen her şeyi yapacaktır.

Dizi başta; Salih Güney, Perihan Savaş, Meral Zeren gibi Türk sinemasının emektar oyuncularını bir araya getirmekle beraber.Aynı zamanda dizide;Derya Savaşçı (Derya,Gazo Ağanın kızı) Ali Aküzüm (Kartal Komiser) Sucettin Ayna (Karahamza) Şehnaz Dilan (Karahamzanın eşi) Fatoş Topitaş (Başkomiser Sevda) Erhan Güzelderen (Domdom Veli) gibi oyuncular'da yer alıyor. Türk sinemasına yeni yüzlerde kazandıracağa benziyor.

Köy insanının doğayla iç içe basit yaşamı kalpleri ısıtırken, şehir insanının çıkmazları ve soru işaretleriyle dolu yaşamı bizleri kökenlerimizi sorgulamaya itiyor. Dizi enteresan ismiyle de izleyicide merak uyandırıyor, “peki şimdi ne olacak” sorusunu her daim canlı tutuyor. Yapım son dönemin ilgiyle izlenecek dizilerinden biri olacağa benziyor.

Bizde BARAK Basın Yayın olarak gerek Sonhavadis Gazetesi, gerek Hürses Gazetesi, gerek Damla Dergisi ve Ulusal Haber 12 de bu yapımın ve projelerinin sonuna kadar yanında olacağız.

Başarılar Ünlü Yönetmen Ferhat Bahadır...

Başarılar Yapımcımız Kenan Güzelderen..

Başarılar bu projeye emek verenler....

7 Ağustos 2008 Perşembe

İLGİNÇ HABER..


ARTIK TÜRKİYE'DE KEDİLER CİĞERİ BEĞENMİYOR!!!

Mahallemizin en şirin kedilerinin peşini bırakmadıkları "ciğer"artık bütün lüksünü kaybedior.
Yani Türkiye'nin lüks kızları gibi

Her ne kadar yaklaşılırsa yaklaşılsın artık ulaşmak neredeyse imkansız bir hale geldi.
Bütün imkanlar sağlansa da eskiden yol kenarında yer alan ciğerler bile vazgeçilmezken şimdi tabakta konulanlara bile sırt çevrilebiliyor.



Eskilerin deyimi ile bütün lükslüğüne rağmen bu kedimizin de yaptığı gibi artık gençlerimizulaştıkları ciğere bile mundar diyebiliyorlar.
Bize göre Ayşe hanımın kedisi Tekir de mahallemizin kedisi pisi pisi de aynı eşitliğe sahip olmalı...

29 Temmuz 2008 Salı

Türkiyem benim...

Mecburuz...
Katlanacağız dikenine...
Çünkü güledir sevdamız..

Ya Rab! Şükürler olsun, sapasağlam vatanım...
Üstünde dalgalanır ay yıldızlı bayrağım...

Hiçbir şeyim yok benim; varım yoğum toprağım...
O’na bir şey olursa; ben O’nsuz ne yaparım? ...

TÜRKİYE(M) Mavi ve yeşil...

Deniz,güneş ve kum...
Özgür barış güvercini...
Nice medeniyetlerin ilk göz ağrısı...
Doğu ile Batı'nın ilk aşk efsanesi...
Kavuşmanın en kestirme yolu...
Ağırlığınca doğurduğu kültür hazinesi...
Ak sakallı dedenin portresi...
Dünyanın kalbi, beyni ve gözbebeği...
Evrenin öz cenneti Türkiye(m) ..
'''''''''' \////////// ''''''''''
Van'da renkli gözlü kedin var...
Denizli'de özgür horozun var...
Adıyaman'da başı dumanlı Nemrut'un var...
Kütahya'da nakış nakış Çinilerin var....
Kırkpınar'de yiğitçe güreşenlerin var...
Bingöl’de yüzen adaların var...
Erzurum’da Elmalı Çam Mağaran var...
Tunceli’de Munzur’un var...
Diyarbakır'da leziz karpuzun var...
Zonguldak’ta kara kaşlı kömürün var...
Sivas'ta Kangal çoban köpeğin var...
Elazığ’da dünyayı titreten çaydaçıran var...
Ağrı’da yıkılmayan şanlı dağın var...
Batman'da oluk gibi petrolun var...
Rize’de sımsıcacık çayın var...
Mersin'de tadımlık muzun var...
Gaziantep'te tatlı baklavan var...
Giresun'da sağlık deposu fındığın var..
Nevşehir'de küme küme peri bacaların var...
Kayseri'de kartal bakışlı Erciyes'in var...
Maraş'ta macun gibi dondurman var...
Adana'da doyumsuz kebabın var....
Isparta’da kan kırmızı güllerin var...
Karabük'te bükülmeyen demir çeliğin var...
Trabzon'da en alası hamsin var...
Malatya'da bal gibi kayısın var...
Diyar diyar bir nimetsin Türkiye(m) ...
'''''''''' \////////// ''''''''''
Deniz kaplumbağaların var...
Kelaynak kuşları'n var...
Cirit Oyunun var...
Şaheserlerin var...
Eski uygarlıklardan kalmış kentlerin var..
Surların,kalelerin var...
Sarayların, köşklerın, kasırların, yalıların, konakların var...
Denizlerin,boğazların,adaların,ırmakların,çayların var…
Dağların,ovaların,platoların,yaylaların var...
Yer altı kaynakların,doğa güzeliklerin,kaplıcaların var...
Bahçelerin,bağların,çiçeklerin,parkların var..
Toprağın,taşın,tozun,dumanın var...
İklimin,yağmurun,karın,kırağın var...
Dini yapıların var...
Medreselerin,darüşşifaların, imaretlerin, hamamların var...
Hanların, kervansarayların, çarşıların, bedestenlerin var...
Kutsal yerlerin, eşyaların, dergahların var...
Mezarların, kümbetlerin, türbelerin var...
Köprülerin, su kemerlerin, sarnıçların, şadırvanların var...
Çeşmelerin, sebillerin, selsebillerin, havuzların var...
Mozaiklerin, minyatürlerin, deri tasvirlerin var...
Hatların, tezhiplerin, kaatıların var...
Ebruların, haritaların, ciltlerin var...
Cam sanatın, çinilerin var...
Taş oymaların, bezemelerin, maden ve mücevher sanatın var...
Ağaç oymaların, sedeflerin,kakmaların, kalem işlerin var...
Halı ve kilimlerin var...
Giysilerin, kumaşların, işleme ve oyaların var...
Yeryüzünde bir hazinesin Türkiye(m)
'''''''''' \////////// '''''''''' Dilin var...
Devletin var... * Bayrağın var...
Bağımsızlığın var...
Konumun var...
Kanunun var...
Başkentin var...
Başkanın var...
Meclisin var...
Marşın var...
İlken var...
Ülkün var...
Adın var...
Andın var...
Vatanın var...
Vatandaşın...
Milletin var...
Memleketin var...
Atan var...
Atin var...
Ebedin var...
Kurucun var...
Kurtarıcın var...
Koruyucun var...
Kahramanın var...
Kağanın var...
Şehidin var...
Şahadetin var..
Gazin var...
Mehmetçiğin var...
Tarihin var...
Tarifin var...
Yönün var...
Yönetenin var...
Başarın var...
Beşerin var...
Soyun var....
Soydaşın var...
Dinin var...
İnancın var...
Kitabın var...
Rehberin var..
Ezanın var...
Seman var...
Semahın var...
Kıblen var…
Duan var...
Dileğin var...
Cennetin var...
Vicdanın var...
Tören var...
Ananen var...
Ahlakın var...
Destanın var...
Anın var...
Şerefin var…
Abiden var...
Edebin var...
Şiirin var...
Türkün var...
Kültürün var...
Medeniyetin var...
Asaletin var...
Aslı’n var...
Kerem’in var...
Yüreğin var...
Sevgin var...
Şefkatin var...
Merhametin var...
Sen ne al'a ülkesin Türkiye(m) ...
'''''''''' \////////// ''''''''''
Yunus Emre'n; sevgi çiçeği...
Mevlana'n; hoşgürünün diyarı...
Karacaoğlan'ın; aşıkların bülbülü...
Köroğlu'n; mertliğin timsali...
Pir Sultan'ın; erenlerin üstadı...
Dadaloğlu'n; adaletin mimarı...
Bektaşi Veli'n; ilmin ulaması...
Nasrettin Hoca'n; stresin tabibi...
Ferhat'ın; aşkın sembolü...
İnsanlığın yüreğisin Türkiye(m) ...
'''''''''' \////////// ''''''''''
Sen Malazgirt'te...
Kosova'da... * Varna'da...
Niğbolu'da... * İstanbul'da...
Çaldıran'da... * Ridanye'de...
Mohaç'ta...
Preveze'de...
Prut'ta...
Çanakkale'de...
İnönü'de...
Sakarya'da...
Büyük Taarruz'da...
Sayısız sayıdaki savaşlarla...
Zaferden zafere koşmadın mı?
-
Sen Liberalist dünyaya demokrasiyi...
Sosyalist dünyaya barışı...
Üçüncü dünyaya bağımsızlığı...
Ve inanç dünyasına da kardeşliği duyurmadın mı?
-
Sen dünyanın dengesini tanzim eden bir konumda bulunmakla...
Ve sahip olduğun geçmiş itibariyle...
Özel,özgür ve özgün bir karakter taşımakla...
'Batı ve Doğu Medeniyetleri' arasında...
Mazbut bir köprü oluşturmadın mı?
-
Sen tarihin boyunca çeşitli devletlerin ittifaklarına karşı...
Tek başına çarpışarak...
Bağımsızlığını/egemenliğini tüm dünyaya...
İlan etmedin mi?
-
Sen tüm mücadelelerinde...
Barışı hedef alarak...
Savaşmak zorunda kaldığın ülkelerle bile...
Taarruz etmeden önce...
Barış teklifinde bulunmadın mı?
-
Sen bugüne kadar...
Karşı karşıya geldiğin...
Birçok irili ufaklı bazdaki iç ve dış nitelikli problemleri...
Örneğin; * Musul-Kerkük... * Batı Trakya...
Ege Adaları...
SSCB'nin toprak projesi…
Karasuları...
Amerikan ve Alman ambargoları...
Bulgaristan ve Yunanistan'ın zulmü...
Nüfus mübadelelerine neden olan sorunlar...
SSCB'nin dağılması...
Körfez Krizi gibi nedenlerle hudutlarımıza yığılan muhacirler...
Karabağ’ın,Çeçenistan'ın ve Bosna Hersek'in dramatik sahneleri...
Bunların yanı sıra ihtilaller ve iç isyanlar...
Uluslar arası senaryolar...
Yetmedi üst üste yaşanan doğal afetler...
Ve de yapay felaketler...
Ve benzeri olayların tümünü soğukkanlılıkla atlatmadın mı? Velev görüldüğü gibi...
Bizzat tarifsiz tarihin tanık olduğu...
Sözkonusu bu zaferden zafere hiç durmaksızın koşan...
Hiçbir mücadelesinde yorulmayan...
Ve dimdik ayakta durmasını bilen...
Bu şanlı ve şerefli millet...
Cevaben...
Hiç şüphesiz...
Sen değil misin Türkiye(m) ...
'''''''''' \////////// ''''''''''
Şimdi yorgunsun Türkiye(m) ...
Durgunsun...
Kırgınsın...
Şevksizsin...
Aşksızsın...
Ve yitirmişsin nen varsa birer birer...
Yok mu bir aşk...
Bir umut...
Bir heyecan...
Bir kalp atışı...
Uzun yoldan gelmişsin anlaşılan...
Sahipsiz bir dünyaya...
'''''''''' \////////// ''''''''''
Türkiye(m) konuş(a) mıyorsun...
Türkiye(m) suskunsun...
Türkiye(m) susturulmuşsun...
Belki de konuşmak istiyorsun...
Ama konuşamıyorsun Türkiye(m) ...
Sesin kısılıyor senin... * Susuyorsun...
Ve de sonsuzluğa susuyorsun...
Ya da susturuluyorsun sonsuzluğa...
Türkiye(m) nedendir bu sus pusluğun? ? ?
'''''''''' \////////// ''''''''''
Hep suskun musun böyle?
Ne'n var senin Türkiye(m) ?
Derdini anlatır mısın bana?
Seni ömrüm boyunca dinleyebilirim...
Bilirim ki derdini anlatacak birin yok! ...
Bana anlatıver içindekilerini...
Anlat ki derdine derman bulayım...
Anlat ki seni ağlatanları durdurayım...
Anlat ki dostunu düşmanını bileyim...
Haydi akan gözyaşlarını siliver! ...
Titre ve kendine dön! ...
Yüz üstü çok süründün ayağa kalk Türkiye(m) ! ...
Ve bana güven n’olursun! ...
Çünkü ben seni seviyorum...
Ben senin için gözümü kırpmadan ölüyorum...
Sana canım feda Türkiye(m) ...
Ben senin her şeyine adayım...
Her şeyine kabulüm...
Söyle n’en olayım senin?
Vekilin mi?
Bakanın mı yoksa?
Ba(ş) kanın mı olayım?
Gel,sen beni tercih et Türkiye(m) !
Söyle sana nasıl hizmet edeyim?
Söyle...
Senin için ne yapayım?
Bi’şey demiyecek misin?
Peki, ben sorayım, sen derdim budur de...
İşsizlik mi sorunun?
İstihdam mı?
Ekonomi mi?
Yoksulluk mu?
Zamlar mı?
İMF mi?
Enflasyon mu?
Siyasi partilerin sömürücü tutumu mu?
Sivil Toplum Örgütleri(STK) mi?
Yanlış gençlik mi?
Hizmet ve yatırımların dengesizliği mi?
Nüfus Artışı mı?
Cari Açık mı?
Esnafın içler acısı hali mı? İç ticaret mi? Dış satım mı?
Genel yönetim mi?
Merkezi yönetim mi?
Yerel Yönetim mi?
İktidarın istikrarsızlığı mı?
Muhalefetin pasif muhalifliği mi?
Bakanın yan bakması mı?
Vekilin umursamazlığı mı?
Dokunulmazlık mı?
Yöneticilerin malvarlığının bilinmemesi mi?
Vergilerin artışı mı?
Kredi Kartları mı?
Yolsuzluk mu?
Rüşvet mi?
Çıkarcılar mı?
Hortumculuk mu?
Hırsızlık mı?
Kapkaççılık mı?
Alt yapı mı?
Bayındırlık mı?
Enerji tüketimi mi?
Yer altı kaynaklarının değerlendirilmemesi mi?
Tarım mı?
Çevre sorunları mı?
Erozyon mu?
Deprem mi?
Doğal afetler mi?
Küresel ısınma mı?
Ekolojik sistem mi?
Global kaos mu?
Kara bulutlar mı?
Soğuk Savaş mı?
İç borç mu?
Dış Borç mu?
Milli Gelir mi?
Para değeri mi?
Dış siyaset mi?
Derin Devlet mi?
Devlet-Mafya şaibesi mi?
Susurluk mu?
Şiddet filmlerinin gösterimi mi?
Medya mı?
Radyo Televizyon Üst Kurumu’nun(RTÜK) denetimi mi?
Yanlış tanıtım mı?
Turizm mi?
Küreselleşme mi?
Avrupa Birliği’nden dışlanma mı?
Adına atılan imzalar mı?
Gizli antlaşmalar mı?
Avrupa uyum yasaları mı?
Batıcılık mı?
Diplomatik başarısızlıklar mı?
Türkiye Birliği’ni koruyamama mı?
Kardeş Kürt vatandaşları mı?
Etnik yapı mı?
Dil anlaşmazlığı mı?
Çok kültürlülük mü?
Kültür çatışması mı?
Hükümetin tutumu mu?
İnsan Hakları mı?
Düşünce Özgürlüğü mü?
Irak savaşının kalıntıları mı?
Iran Nükleer Krizi mi?
ABD'nin çılgınlığı mı?
Kıbrıs Sorunu mu?
İç denetim mi?
Dışa Bağlılık mı?
Yönetim Sorunu mu?
Tam Bağımsızlık mı?
Sağlık mı?
Stres mi?
Salgın hastalıklar mı?
Kuş Gribi mi?
Sosyal Güvence mi?
Can Güvenliği mi?
Evrensel terör mü?
Belirsiz isyanlar mı?
Emniyet mi?
Trafik mi?
Uyuşturucu mu?
Alkol mü?
Sigara mı?
Siyaset mi?
Demokrasi mi?
Seçim mi?
Seçmen mi?
Yüksek Seçim Kurumu(YSK) mu?
Yönetim şekli mi?
Bürokrasi mi?
Teknolojide gerileme mi?
Modernleşeme mi?
Diyanet mi?
Din Sömürüsü mü?
Dinler arası diyalog mu?
Karikatür krizi mi?
Türkçe İbadet mi?
Başörtüsü mü?
Türban mı?
İrtica mı?
Eğitim reformu mu?
YÖK mü?
ÖSYM mi?
Sınav sistemi mi?
Meslek liseleri mi?
Okul müfredatı mı?
Denetlenemeyen dersaneler mi?
KPSS mi?
Torpil mi?
Üniversitelerin işleyişi mi?
Rektörlerin mevzuatı mı?
Hukuk Sistemi mi?
Mutbakata varılmayan maddeler mi?
Bilgisizlik mi?
İlgisizlik mi?
Aile içi şiddet mi?
Kadın-Erkek eşitsizliği mi?
Semra Kaynana’nın tansiyonu mu?
Ahu Tuğba'nın Evliliği mi?
Hülya Avşar’ın Boşanma olayı mı?
Deniz Akkaya'nın trafik sarhoşluğu mu?
Banu Alkan'ın Paris öpücüğü mü?
Gamze Özçelik'in tecavüze uğraması mı?
Fuhuş operasyonları mı?
Sistem çarkı mı?
Adaletsizlik mi?
Genel af mı?
Bilmediğim bir şey mi?
Peki ne?
Bir şey demeyecek misin?
Hep böyle susacak mısın?
Susmak çözüm mü?
'''''''''' \////////// ''''''''''
Her şeyin iç içe...
Her şeyin kördüğüm...
Her şeyin etle tırnak...
Her şeyin arapsaçı...
Her şeyin bilmece,bul(a) maca...
Ve tesadüf tenasübü her şeyin...
'''''''''' \////////// ''''''''''
Ne umut veren siyasi bir eylemin var...
Ne de güvenilir bir liderin var meydanda...
Bir kurtarıcı da beklemiyorsun üstelik...
Hiç kurttan kurtarıcı olur mu kuzular dünyasında...
Herkes birbirine soruyor...
Herkes herkese bakıyor...
Kim etçil...
Kim otçul diye...
'''''''''' \////////// ''''''''''
Maskeli balo ülkesisin tıpkı Türkiye(m) ...
Miniklere palyaço olmuş asalak vampirler...
Elinde kırmızı elmayla dolaşan kanatlı cadılar...
Her yer karanlık kıvılcımları...
Flört ediyor birbirleriyle akla kara...
Kediyle fare...
Dostla düşman...
Keremle Aslı...
İnle cin...
Yani kim kime,dum duma...
Her taraf ihanet ve aldatmaca dolu...
Bütün her şey yalan...
Dalavere...
Uydurma...
Yakıştırma...
Hile...
Hurda...
Entrika...
İftira...
Çirkinlik...
Çirkeflik...
Çamurluk...
Çelme...
Dümen...
Ayak...
İnlik...
Cinlik...
Hinlik...
Tilkilik...
Efsunluk...
İllizyonlık...
Numara...
Göz boyama...
Oyun...
Plan...
Organize...
Film...
Fırıldak...
Düzen...
Düzmece...
Cambazlık...
Şaibe...
Şike...
Ütopik...
Polemik...
Hormonik...
Yapay...
Senaryo...
Sanal...
Ve suni...
Anlamı ve ön(l) emi ne(y) ...
Bunca harcu mercin...
Ve (bu) (l) amacın...
Bir değişim krizinde misin yoksa Türkiye(m) ...
Ancak ne değişebiliyorsun....
Ne eskisi gibi kalabiliyorsun...
Ne de kendin gibi olabiliyorsun...
Belki de bu yüzden anlaşılamıyorsun...
Hem seni kim anlasın Türkiye(m) ! ...
'''''''''' \////////// ''''''''''
O kadar çok insan kirliliğe itilmiş ki Türkiye'(m) de...
O...
Sen...
Ben...
Onlar...
Siz....
Biz...
Hepimiz...
Salgın bir hastalık gibi bulaşmış kanımıza...
Canımıza...
Cananımıza...
Can evimize...
Yüreğimize...
Beynimize...
Bel kemiğimize...
Omurgamıza...
Bedenimize...
Artık mümkün değil....
Saf ve temiz kalabilmek...
Hijyen bir temizlik başlarsa eğer...
Tepeden tırnağa...
Tırnaktan tabana...
'''''''''' \////////// ''''''''''
Ve Velhasıl...
Bu ülkemde belki de herkes suçlu...
Analar, hayırsız evlat doğurduğu için...
Çocuklar, yarınlarını kaptırdığı için...
Gençler, değerini yitirdiği için...
Aydınlar,lüzumsuz mevzulara kafa yorduğu için...
Eğitimciler, ilim değil, film çevirdiği için...
İdareciler, koltuğunda (y) apışıp kaldığı için...
Halk, adayını bilinçsizce seçtiği için...
Memurlar, hantallaştığı için...
Tüccarlar, cesur ol(a) madığı için...
İşçiler, iş beğenmediği için...
Cahiller, cani olduğu için...
Ağzı olan diliyle gevelediği için...
Yazarlar,kalemini bil(eyer) ek sorunlara neşter vurmadığı için....
Okuyucular,okumayı,okutmayı ilke etmediği için...
Pamuk Prenses,derin uykudan uyanmadığı için...
Beyaz Atlı Prens, atını tökezlettiği için...
Mecnunlar, aşkından pes ettiği için...
Giden sevgililer dönmediği için...
Sevgiler,sevgililer çarşı pazarda satıldığı için...
Kırmızı Başlıklı kız,kurda kendini kaptırdığı için...
Pinokyo,yalan söylemeyi huy edindiği için...
Tek Dişi Kalmış Canavar,trafiği felç ettiği için...
Cankurtaran,yalnız canını kurtardığı için...
Çıkarcılar(-) ,çarpıcılar(x) ,bölücüler( toplanıp(+) teşkilatlandığı için...
Karanlığın derinliğine, sigortası patlamış ampullerle gidildiği için...
Oklar, yönünü,yolunu,hedefini saptırdığı için...
Güvercinler,gagalamadığı bir şey bırakmadığı için...
Kurtlar,beyinlerinde kurtçuklar türettiği için...
Güller,kaktüs gibi koktuğu için...
Atlar, arpanın uğrunda öldüğü için...
Bülentliğe soyunanlar,denizde devleti alabora ettiği için...
Yalancının mumu, gün ışığında ağarmadığı için...
Karakartallar, sahaları bırakıp altın kafesten çıkmadığı için...
El fenerleri,ele ayağa düştüğü için...
Kediler,kedilik cüsesiyle aslan kesildiği için...
Çakallar,kıçını yamultup dayılık yaptığı için...
Kargalar,karnından mırıldandığı için...
Bükelemunlar,çıkarı uğruna renkten renge girdiği için...
Örümcekler,çapraz çorap ördüğü için...
Vaatler,beş yıldızlı otellerde harcandığı için...
Yılanlar,ayaklara takıldığı için...
Arılar,sinek gibi mide bulandırdığı için...
Tilkiler, kuyruğunu kopardığı için...
Leylekler, ağzındaki peyniri kaptırdıkları için...
Hayvanlar,koruma altına alınıp denetlenmediği için...
Yapraklar, dalını kestiği için...
Bahçeciler, hormunlu bitki yetiştirdiği için...
Meyve veren ağaç taşlandığı için...
Yani bu ülkede yaşayan herkes...
Ve var olan her şey...
Her halükarda bir şey için suçlu...
Belki de ben de suçluyum....
Bu kadar kelimeyi alt alta sıralamakla...
Karmaşayı karmaşık cümlelerle anlatmakla...
Bulanık suyu yayıkta karıştırmakla...
Yoğurdu üflemeden yemekle....
Kalemimle mertçe haykırmakla...
Yanlış gidişata <> demekle...
Doğruyu söyleyip dokuz köyden kovulmakla...
Ama ülkemde...
Güzelim ülkemde...
Canım Türkiye(m) de...
İpin ucu her alanda....
Öylesine kaçmış ki...
Hiçbirimiz ne yapacağımızı bilmiyoruz...
Çırpınıyoruz...
Debeleniyoruz...
Battıyoruz...
Ve...
Boğuluyoruz...

HODRİ MEYDAN!
Biliyorum ki:
Ölçü veriyor hayat,
Dayanma gücümü...
Tahammülümü...
&&&&&
Yanlış hesap Bağdat'tan döner!
Bırak, ölçeceğini ölçsün. Ölçsün ki;
Görsün dev cüssemi.. Mangal gibi yüreğimi...
Demir bileğimi... &&&&&
Ve yine biliyorum ki;
Hiçbir alıp vereceği yok hayatın;
Hiç kimseden...
Onun hesabı benimle!
&&&&&
Tüm heba hibenin hesabı benden!
Bırak,hesaplaşmaya gelsin.
Gelsin ki;
Teres gelsin!
Tırıs gitsin!
Hodri Meydan!
'''''''''' \////////// ''''''''''

GENEL AF İLANI
Hem ben,
Kim(ler) den,
Almışım ki alacağımı...
Ki bir de; Senden alayım ben!
........
......
...
Al senin olsun bu üç günlük...
Bu beş paralık....
Bu eski püskü...
Bu ele ayağa düşmüş...
Bu ne olduğu belirsiz...
Ve tıpkı senin gibi...
Donuna kadar satılık olan...
Bu cinsiyetsiz dünya...
.........
......
...
Al al senin olsun...
Tepe tepe kullan...
.........
......
...
Ben, sana değil;
Türkiye(m) e sevdalıyım...
Ben, Türkiye(m) i; Dünya(lar) a değişmem...
Seni seviyorum Türkiye(m) ! ...

23 Mayıs 2008 Cuma

İstanbul'un göbeğinde kurulan KURTARILMIŞ BÖLGE'den (!) ilginç manzaralar.

Cumhuriyet Çıkmazı..Tayyip Sokak..

İsmailağa Cemaati'nin İstanbul'un göbeğinde kurduğu KURTARILMIŞ BÖLGE'den (!) ilginç manzaralar.



Yüzde 82’si ormanlarla kaplı İstanbul’un ciğerleri konumundaki Beykoz’a bağlı Çavuşbaşı beldesinde İsmailağa cemaati varlığını iyiden iyiye hissettiriyor. Su havzasındaki 2B arazileri muhtarlar tarafından tarikat mensuplarına zilliyet devriyle satılıyor. Tamamı kaçak lüks villalarla dolu belde, tarikatın saklı cenneti gibi! TARİKATIN YENİ ÜSSÜ
Beykoz Çavuşbaşı, VATAN ekibini döverek hastanelik eden İsmailağa tarikatının yeni üssü... 1950’lerin sonunda Polonezköy’den ayrılarak muhtarlık verilen, başta Rizeli ve Trabzonlular’ın yaşadığı sonradan Bayburt, Kars ve Malatya’dan aldığı göçlerle kozmopolit bir yapıya bürünen Çavuşbaşı beldesi son 10 yıldır tarikatların rahatça yuvalandığı gözlerden uzak bir merkez oldu... 94 bin dönümlük yeşil arazi üzerine kurulu 25 bin nüfuslu belde, lüks villa inşaatlarıyla dikkat çekiyor. 1990’ların başında İsmailağa cemaatinin yöneticilerinden Cüppeli Ahmet (Ünlü) Hoca’nın Çavuşbaşı’nın Çengeldere mahallesinine yaptırdığı Külliye’ye gidiyoruz. 2B arazisi içinde yer alan Çengeldere’de arsaların metrekare fiyatları sudan ucuz, 40 YTL’den başlıyor. CUMHURİYET ÇIKMAZI, TAYYİP SOKAK..
1999 yılında Defterdarlık tarafından el konan, ardından Milli Eğitim Bakanlığı’na verilen orman içindeki külliyenin ilk bölümünde yer alan Çok Programlı Lise’de 1000’i aşkın öğrenci eğitim görüyor. Yapımı süren ikinci kısımda ise gelecek yıl Anadolu Lisesi’nin hizmete gireceğini öğreniyoruz. Çengeldere Mahallesi’nden, İsmailağa cemaatinin yoğun olarak yaşadığı Baklacı Mahallesi’ne doğru yöneliyoruz. Yol boyunca Miraç İnşaat Emlak, Oruç Ticaret, Fetih Sokak’ın talebalarının yanısıra Fatih’in Çarşamba mahallesinden alışık olduğumuz kara çarşaflı kadınların görüntüsü gözümüze çarpıyor. Sokaktaki adamlar çember sakallı, sarıklı, cüppeli, şalvarlı... Tarikatın kullandığı Cumhuriyet Çıkmazı Sokak’ta 1976 yılında yapılan Fazilet Camii’ne yaklaştığımızda peşpeşe sıralanmış lüks villalarla karşılaşıyoruz. MAHMUT EFENDİ HOŞ İNSANDIR
Cemaat tarafından kullanılan bir başka camii ise Baklacı Mahallesi Mevlana Caddesi üzerindeki Ebubekir Camii... Girişteki güvenlik kulübesine yaklaşıp, Mahmut Ustaosmanoğlu’nu nerede bulacağımızı soruyoruz. Cemaat üyesi olduğu her halinden belli çember sakallı Ahmet Alarçin (55) elindeki sigaradan bir ’fırt’ çektikten sonra “1993’te Çavuşbaşı’na geldiğini, basının Çavuşbaşı’nı abarttığını, Mahmut Hoca Efendiyle uğraştığını” söyleyerek söze başlıyor. “İsmailağa cemaati insanları Hakk’a götüren bir cemaattir. Mahmut Efendi de hoş bir insandır. Ancak basın onun peşine düşüyor. Kendisi yaşlı başlı bir insandır. Dinini tam bilen yok. Nefis Allah’ın düşmanıdır bu da onu anlatır” diyor. "SAĞLIĞI İÇİN BURADA"
Beldenin merkez mahallesi olarak bilinen Çiftlik Mahallesi’ne gidiyoruz. Cemaate sempati duyduğunu gizlemeyen Zihni Kaya (54) ile tanışıyoruz. “Mahmut Hoca Efendi sağlığı nedeniyle buraya geldi” diyen Kaya şöyle devam ediyor: “Mahmut Hoca Efendi’ye doktorlar temiz hava almasını önerdiği için cemaatten yakın insanların davetini kırmayıp buraya geldi. Bu insanların gönüldaşları var ve kendisi iki üç defa Fazilet Camii’ne cuma namazına geldi. Caminin olduğu caddede trafiğin aksaması üzerine şikayet edenler oldu. Bu olay da böyle gündeme getirildi. Burada değişen hiçbir şey yok. Günübirlik gelenler elbette oluyor. Urfa’dan da Aydın’dan da onu sevenler görmek için geliyor ancak basın bunu da abartıyor.” 1992 yılında verdiği vaazlarda sakal bırakmanın hak olduğu, kadınların kocalarına itaatkâr davranması gerektiğini söyleyen Cüppeli Ahmet Hoca’nın izinden giden cemaatin yaşadığı beldede dokunun iyiden iyiye “yeşil”e kaydığını görmemek mümkün değil. LÜKS VİLLALARIN TANIDIK SAHİPLERİ
Doğma büyüme Çavuşbaşılı olan ve dokuz yıldır Çengeldere Mahallesi Muhtarlığı yapan Hüseyin Öztürk ise, beldelerinde İsmailağa ve diğer marjinal tarikatların varlığını doğruluyor. Çavuşbaşı’nın şehir merkezine 15 dakikalık mesafesiyle köy ve kent yaşamını birarada sunduğunu söyleyen Öztürk, “O yıllarda külliye tamamlansaydı ciddi anlamda baskı olurdu, gitmek zorunda kalırdık” diyor. İsmailağa tarikatına ev sahipliği yapan Çavuşbaşı’nda yol almaya devam ediyoruz. Kumarhaneciler kralı Ömer Lütfü Topal cinayeti nedeniyle 2000 yılında gözaltına alınıp öbür boyu hapse mahkum edilen Sami Hoştan’ın Yavuz Selim Mahallesi’nde yüksek taş duvarlar arasındaki villasını görüyoruz. AKPET Şirketler Grubu Başkanı Ali Aytemiz’in Çiftlik Mahallesi sınırları içerisinde Çamlık mevkiindeki “Ali Baba Çiftliği” de tüm ihtişamıyla yükseliyor. Gencallar mağazalarının sahibi Hikmet Gencal ile Huzur Giyim’in ortaklarından Bahadır Gencallar’ın villaları da aynı yerde. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’a ait olduğu iddia edilen Çamlık’taki 7 dönümlük bir arazi de Çavuşbaşı’nda. HOCA’NIN CAMİSİ FAZİLET
Beykoz Çavuşbaşı’nın her köşesinde İsmailağa tarikatının izlerini görmek mümkün. Öyle ki 2B arazisine yapılan kaçak camiinin adı bile Fazilet. Cumhuriyet Çıkmazı sokakta yer alan cami için Cuma günleri çok önemli. Çünkü tarikat lideri Mahmut Hoca burada namazını kılıyor. Cami avlusu yollara kadar hocayı görüp dokunmak isteyen cemaatle dolup taşıyor. Beldede lüks villa inşaatları dikkat çekiyor. Villaların hemen hepsi de baraj gölü manzaralı.

Yargı geç uyandı....

Yıldıray Deniz Barak


Kıyameti koparıyorlar…

AKP hakkında kapatma davası isteminde bulunan erdemli bir Başsavcıya şirretçe saldırıyorlar.. Utanma yok. Terbiye yok, İzan hiç yok…

Fena halde köşeye sıkıştılar...


Parkinson hastalığına tutulmuş gibiler… Tir tir titriyorlar, soğuk soğuk ter döküyorlar. Ağızları köpük içinde…
*
Hesap günü kıyamete kalmamış, bugünlere nasip olmuştur. Geç bile kalındı…
Yargı geç uyandı.
...Hesap çok önceleri sorulmalıydı.
Bu hesap ; “Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim. Türkiye dinsiz, Laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye’ yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma, dinim, Allah’ ım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim.”
...diye yeminler edildiği zaman sorulmalıydı.
“En üst belirleyici, İslam’ ın ilkeleridir. Her şey ona göre belirlenir”,
“Türkiye’ nin yarınında artık, Kemalizm ve Kemalizm benzeri rejimlere yer yoktur”,
“T.C. 1923’ ten beri sürekli gerileyiş içindedir…”
“Bize göre demokrasi amaç değil, ancak bir araçtır. Hangi sisteme gitmek istiyorsanız, bu düzenlerin seçiminde bir araçtır…”
dendiğinde sorulmalıydı…
“Hem laik hem Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın ya laik. İkisi bir arada ters mıknatıslanma yapar…”,
“Referansımız İslam’ dır. Tek hedefimiz İslam devletidir…”,
“Ben elhamdülillah şeriatcıyım…”,“Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor… Yahu bu millet istedikten sonra, tabii elden gidecek… Sen bunun önüne geçemezsin ki…”,
diye haykırdıklarında sorulmalıydı…
“Ben tekkeye değil dergâha gittim…”,
“Ata’ ya saygı duruşunda, sap gibi ayakta durmaya gerek yok…”,
“İstanbul’ u Medine yapacağız…”,
“Bütün okullar, İmam Hatip yapılacak…”,
“Sadece imamlar, resmi nikâh kıysın…”,
“Ben İstanbul’ un imamıyım…”,
“Cumhurbaşkanının İmam Hatipli olacağı günler yakındır…”
diye zırvaladıkları zaman sorulmalıydı…
“Camiler kışla, minareler süngü, kubbeler miğfer, müminler askerimizdir…”,
“Demokrasi bizim için bir tramvaydır. İstediğimiz durağa gelince ineriz…”,
Diye saçmalandığında sorulmalıydı…
“Nedir bu Laiklik Allah aşkına?... Bu ne menem şey…”,
“Biz Kemalist düzenin koruyucusu olamayız, bu mümkün değil…”,
“Sana mı kaldı türban konusunda karar vermek, bu ulemanın işidir. Ulema ne diyorsa o olur…”,
“Efendi sen kim oluyorsun, buna mecelle karar verir…”,
“Biz hukuka aykırı bir şey yapmıyoruz. Mecelle’ de böyle bir kaide var…”
“Cumhuriyetmiş, Laiklikmiş, bunlar karın doyurmaz…”,
Diye gürlediklerinde sorulmalıydı…
Başbakan oğlunun nikah davetiyesine “29 zilkade 1921” tarihi konulduğunda sorulmalıydı…
Ve, “Atatürk devrim ve ilkelerini yok etmek için, devlet makamlarının mollalara, dervişlere tahsis edildiği, dinci söylem ve eylemlerle milletin sürekli gerdirildiği, halkı inanlar-inanmayanlar diye ayırıp bölücülük yapıldığı, eğitimin imamlaştırıldığı, yeteneksiz dinci kadroların devletin başına belâ edildiği, eşler ve yakınların sıkmabaş ve türban gibi dini sembollere büründürüldükleri, alt kimlik-üst kimlik laflarıyla kargaşa yaratıldığı, meslek liselerinin önü açılıyor diye çağdaş eğitimin önünün tıkandığı”
Zamanlarda sorulmalıydı...!!Şimdi oturmak için işe yarayan kısımlarına, nal çivisi batmış gibi bar bar bağırıyorlar.
Söyleyebildikleri tek laf, %46 ile iktidara gelmiş olmaları…
Suriye Devlet Başkanı, Hafız Esad %99,9, Saddam %90’ la iktidar olmuşlardı.
Ya Hitler, Mussolini?...
Ne oldu?
O halde yüzde çok’la seçilmek marifet sayılmamalı…
“Madem ki oy çokluğu bende, dilediğimi yaparım” mantığı, ya da aptallığı artık bir kenara bırakılmalıdır.
Bilinmelidir ki, oy çokluğu, üstün zekalı çocuklara benzer. Problemleri de fazladır. Kontrol edilemediği takdirde, çok kere zararlı sonuçları da beraberinde getirir.
Tıpkı şimdi AKP’ nin durumu gibi.
*
Ne yapacaklarını şaşırdılar.
Kapatma davasından yakalarını kurtarabilmek için, olmadık çarelere başvuruyorlar…
Bataklık içinde çırpınanlar gibi, battıkça batıyorlar.
Anayasa’ yı değiştirip, işin içinden sıyrılmaya çalışıyorlar. Zor değiştirirsiniz… Meydan o kadar da boş değil…
Ünlü İngiliz siyasetçisi Richard Sheridan, 200 yıl önce şöyle demiş; “Çaresizlik içinde bunaldıklarında ne yapacaklarını bilmeyen insanların, kafalarını zaman zaman duvara vurduklarını işitmiştim. Ama kafalarını duvara vurmak için, özel olarak bir duvar inşa ettirdiklerini ilk defa görüyorum…”
İşte kurtuluşu sağlamak için, Anayasa değişikliğine gitmek de böle bir duvar inşa etmeye kalkışmaktır.
Böylesine garip ve utanç verici teşebbüs, eskilerin tabiriyle, “emraz-ı akliyeden, kratenizm denilen hastalığın arazını” akla getirir.
*
Şeyh Şaid’ in kardeş torunu, AKP’ nin gözbebeği ve Başbakan Erdoğan’ ın akıl hocası Sör Mir Dengir Mehmet Fırat bakınız ne diyor; “Siyasi irademizi anayasa’ nın arkasına koyacağız…”
İşte zihniyet!...
Arkasına mı, önüne mi konulacağını bilemem ama, görünen odur ki, artık takiyyeye bile gerek duymadan niyetlerini açıkça sergiliyorlar…
2 Ağustos 2002 tarihinde, Meclis’ te, sinir oynatan ses tonu ile, Abdullah Öcalan’ ı kastederek; “Asamadınız, Asamazsınız, Asamayacaksınız…”
diye bangır bangır feryat eden Dengir efendi, şimdilerde de, hapishane üniforması benzeri, geniş çizgili ilginç kostümünün içinde, ellerini ovuşturarak, Tayyip Erdoğan’ı gaza getiriyor ve partisini giderek uçurumun kenarına yaklaştırıyor…
Farkında değiller.
*Yarın arşınlık paçavra için ülkeyi perişan ettiler… Milleti birbirine soktular… Atatürk’ ün kemiklerini sızlattılar.
Sözüm ona, 28 Şubat’ ın rövanşını, daha doğru bir ifadeyle intikamını alacaklar!...
İşleri güçleri cin’ lik…
Milletvekili zamları ile türban konusunu, kara harekatı gecesine rastlatmaları, Türbanla ilgili Anayasa değişikliğinin, bilinçli fanatik Cumhurbaşkanı tarafından, göstermelik ve gereksiz yere bekletilip 28 Şubat ta onaylanması hep “Aslan kaçmış müdürüm…” “Çaktırma …” hikayesi!...
Ortalık kara çarşaflılardan geçilmiyor… Cüppeli, takkeli, bellerine kadar sakalı ve elleri tesbihli taksi şoförleri, İstanbul caddelerinde cirit atıyorlar.
Türbanlı kafalar giderek artıyor. Güzelim İstanbul’u bir Malezya kasabasına çevirdiler.
Anayasa Mahkemesindeki çoğunluğun, iktidar yanlısı olması için özel ve sinsice çaba harcanıyor…
Laikliğin yeniden tarifi için kollar sıvanmış vaziyette…
MGK’ nın etkisi, azami derecede azaltıldı. Ordudan gericilik nedeniyle atılanlara, geri dönme imkanı araştırılıyor…
YÖK zaten iktidara bağlandı.
Devletin en önemli kurumlarının başına, AKP yanlısı, badem bıyık, ıslak dudak yandaşlar getirildi.
Diyanet İşleri Başkanlığından, özellikle Milli Eğitim Bakanlığına geçişler had safhada…
Ders kitaplarında alenen dincilik yapılıyor… Devletin çalışma saatleri Cuma namazına, oruca göre ayarlanıyor…
Bazı okullarda türbanlı kız öğrenciler için, ayrı otobüsler tahsis ediliyor.
Tarikat yurtları, akıl almaz biçimde çoğalıyor.
Saymakla bitmeyecek kadar çok dinsel yaptırımlar, her geçen gün biraz daha Türkiye’ nin gündemine yerleşiyor.
Bütün bu durumları görmezden gelmek Mümkün mü?...
Değil elbette..
Bunların Ağababası yıllar önce;
“Gün gelecek rektörler türbana selam duracaklar…” dememiş miydi?...
İşte şimdi bunu gerçekleştirme çabasındalar…
Tabii yine cin lik yapıp “rektör” demek ama yürekleri sıkmamış!...
1901 yılında Thomas Bernardo bakınız ne demiş; “Çoğu politikacı katıra benzer… Ne ecdadıyla övünebilir, ne ahvadıyla !...”
*
Maksadı kap kalaylamak değil, k… kıvırmak olan kalaycı misali, kalemlerini kaşık olarak kullanmaya alışık bazı medya mensupları ile AKP yandaşları bazı basın organları, istedikleri gibi çığlık atmaya devam ededursunlar, kesinlikle ifade edelim ki, halkın büyük çoğunluğu açılan bu kapatma davasından memnundur, kıvançlıdır ve de ülkemizin geleceği için umutla yüklenmiştir.
Artık, hükümet oksijen çadırında, AKP de yoğun bakımdadır.
Sağolsun Yargıtay Başsavcısı…
Atatürk Cumhuriyetini koruma, kollama ve savunmada gösterdiği vatanseverlik ve üstün görev anlayışı, her türlü takdir ve övgünün üstündedir.
Elleri dert görmesin.
Ve yazımızı, biz de bir cin’lik yapıp şu dörtlükle bitirelim;
Hele var ki bir tablo,Görse şaşar AnibalÖrdeklerden bir filoBirde kazdan Amiral !...
Kalın sağlıcakla …