Cumhuriyet Çıkmazı..Tayyip Sokak..
İsmailağa Cemaati'nin İstanbul'un göbeğinde kurduğu KURTARILMIŞ BÖLGE'den (!) ilginç manzaralar.
Yüzde 82’si ormanlarla kaplı İstanbul’un ciğerleri konumundaki Beykoz’a bağlı Çavuşbaşı beldesinde İsmailağa cemaati varlığını iyiden iyiye hissettiriyor. Su havzasındaki 2B arazileri muhtarlar tarafından tarikat mensuplarına zilliyet devriyle satılıyor. Tamamı kaçak lüks villalarla dolu belde, tarikatın saklı cenneti gibi! TARİKATIN YENİ ÜSSÜ
Beykoz Çavuşbaşı, VATAN ekibini döverek hastanelik eden İsmailağa tarikatının yeni üssü... 1950’lerin sonunda Polonezköy’den ayrılarak muhtarlık verilen, başta Rizeli ve Trabzonlular’ın yaşadığı sonradan Bayburt, Kars ve Malatya’dan aldığı göçlerle kozmopolit bir yapıya bürünen Çavuşbaşı beldesi son 10 yıldır tarikatların rahatça yuvalandığı gözlerden uzak bir merkez oldu... 94 bin dönümlük yeşil arazi üzerine kurulu 25 bin nüfuslu belde, lüks villa inşaatlarıyla dikkat çekiyor. 1990’ların başında İsmailağa cemaatinin yöneticilerinden Cüppeli Ahmet (Ünlü) Hoca’nın Çavuşbaşı’nın Çengeldere mahallesinine yaptırdığı Külliye’ye gidiyoruz. 2B arazisi içinde yer alan Çengeldere’de arsaların metrekare fiyatları sudan ucuz, 40 YTL’den başlıyor. CUMHURİYET ÇIKMAZI, TAYYİP SOKAK..
1999 yılında Defterdarlık tarafından el konan, ardından Milli Eğitim Bakanlığı’na verilen orman içindeki külliyenin ilk bölümünde yer alan Çok Programlı Lise’de 1000’i aşkın öğrenci eğitim görüyor. Yapımı süren ikinci kısımda ise gelecek yıl Anadolu Lisesi’nin hizmete gireceğini öğreniyoruz. Çengeldere Mahallesi’nden, İsmailağa cemaatinin yoğun olarak yaşadığı Baklacı Mahallesi’ne doğru yöneliyoruz. Yol boyunca Miraç İnşaat Emlak, Oruç Ticaret, Fetih Sokak’ın talebalarının yanısıra Fatih’in Çarşamba mahallesinden alışık olduğumuz kara çarşaflı kadınların görüntüsü gözümüze çarpıyor. Sokaktaki adamlar çember sakallı, sarıklı, cüppeli, şalvarlı... Tarikatın kullandığı Cumhuriyet Çıkmazı Sokak’ta 1976 yılında yapılan Fazilet Camii’ne yaklaştığımızda peşpeşe sıralanmış lüks villalarla karşılaşıyoruz. MAHMUT EFENDİ HOŞ İNSANDIR
Cemaat tarafından kullanılan bir başka camii ise Baklacı Mahallesi Mevlana Caddesi üzerindeki Ebubekir Camii... Girişteki güvenlik kulübesine yaklaşıp, Mahmut Ustaosmanoğlu’nu nerede bulacağımızı soruyoruz. Cemaat üyesi olduğu her halinden belli çember sakallı Ahmet Alarçin (55) elindeki sigaradan bir ’fırt’ çektikten sonra “1993’te Çavuşbaşı’na geldiğini, basının Çavuşbaşı’nı abarttığını, Mahmut Hoca Efendiyle uğraştığını” söyleyerek söze başlıyor. “İsmailağa cemaati insanları Hakk’a götüren bir cemaattir. Mahmut Efendi de hoş bir insandır. Ancak basın onun peşine düşüyor. Kendisi yaşlı başlı bir insandır. Dinini tam bilen yok. Nefis Allah’ın düşmanıdır bu da onu anlatır” diyor. "SAĞLIĞI İÇİN BURADA"
Beldenin merkez mahallesi olarak bilinen Çiftlik Mahallesi’ne gidiyoruz. Cemaate sempati duyduğunu gizlemeyen Zihni Kaya (54) ile tanışıyoruz. “Mahmut Hoca Efendi sağlığı nedeniyle buraya geldi” diyen Kaya şöyle devam ediyor: “Mahmut Hoca Efendi’ye doktorlar temiz hava almasını önerdiği için cemaatten yakın insanların davetini kırmayıp buraya geldi. Bu insanların gönüldaşları var ve kendisi iki üç defa Fazilet Camii’ne cuma namazına geldi. Caminin olduğu caddede trafiğin aksaması üzerine şikayet edenler oldu. Bu olay da böyle gündeme getirildi. Burada değişen hiçbir şey yok. Günübirlik gelenler elbette oluyor. Urfa’dan da Aydın’dan da onu sevenler görmek için geliyor ancak basın bunu da abartıyor.” 1992 yılında verdiği vaazlarda sakal bırakmanın hak olduğu, kadınların kocalarına itaatkâr davranması gerektiğini söyleyen Cüppeli Ahmet Hoca’nın izinden giden cemaatin yaşadığı beldede dokunun iyiden iyiye “yeşil”e kaydığını görmemek mümkün değil. LÜKS VİLLALARIN TANIDIK SAHİPLERİ
Doğma büyüme Çavuşbaşılı olan ve dokuz yıldır Çengeldere Mahallesi Muhtarlığı yapan Hüseyin Öztürk ise, beldelerinde İsmailağa ve diğer marjinal tarikatların varlığını doğruluyor. Çavuşbaşı’nın şehir merkezine 15 dakikalık mesafesiyle köy ve kent yaşamını birarada sunduğunu söyleyen Öztürk, “O yıllarda külliye tamamlansaydı ciddi anlamda baskı olurdu, gitmek zorunda kalırdık” diyor. İsmailağa tarikatına ev sahipliği yapan Çavuşbaşı’nda yol almaya devam ediyoruz. Kumarhaneciler kralı Ömer Lütfü Topal cinayeti nedeniyle 2000 yılında gözaltına alınıp öbür boyu hapse mahkum edilen Sami Hoştan’ın Yavuz Selim Mahallesi’nde yüksek taş duvarlar arasındaki villasını görüyoruz. AKPET Şirketler Grubu Başkanı Ali Aytemiz’in Çiftlik Mahallesi sınırları içerisinde Çamlık mevkiindeki “Ali Baba Çiftliği” de tüm ihtişamıyla yükseliyor. Gencallar mağazalarının sahibi Hikmet Gencal ile Huzur Giyim’in ortaklarından Bahadır Gencallar’ın villaları da aynı yerde. Maliye Bakanı Kemal Unakıtan’a ait olduğu iddia edilen Çamlık’taki 7 dönümlük bir arazi de Çavuşbaşı’nda. HOCA’NIN CAMİSİ FAZİLET
Beykoz Çavuşbaşı’nın her köşesinde İsmailağa tarikatının izlerini görmek mümkün. Öyle ki 2B arazisine yapılan kaçak camiinin adı bile Fazilet. Cumhuriyet Çıkmazı sokakta yer alan cami için Cuma günleri çok önemli. Çünkü tarikat lideri Mahmut Hoca burada namazını kılıyor. Cami avlusu yollara kadar hocayı görüp dokunmak isteyen cemaatle dolup taşıyor. Beldede lüks villa inşaatları dikkat çekiyor. Villaların hemen hepsi de baraj gölü manzaralı.
23 Mayıs 2008 Cuma
Yargı geç uyandı....
Yıldıray Deniz Barak
Kıyameti koparıyorlar…
AKP hakkında kapatma davası isteminde bulunan erdemli bir Başsavcıya şirretçe saldırıyorlar.. Utanma yok. Terbiye yok, İzan hiç yok…
Fena halde köşeye sıkıştılar...
Parkinson hastalığına tutulmuş gibiler… Tir tir titriyorlar, soğuk soğuk ter döküyorlar. Ağızları köpük içinde…
*
Hesap günü kıyamete kalmamış, bugünlere nasip olmuştur. Geç bile kalındı…
Yargı geç uyandı.
...Hesap çok önceleri sorulmalıydı.
Bu hesap ; “Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim. Türkiye dinsiz, Laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye’ yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma, dinim, Allah’ ım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim.”
...diye yeminler edildiği zaman sorulmalıydı.
“En üst belirleyici, İslam’ ın ilkeleridir. Her şey ona göre belirlenir”,
“Türkiye’ nin yarınında artık, Kemalizm ve Kemalizm benzeri rejimlere yer yoktur”,
“T.C. 1923’ ten beri sürekli gerileyiş içindedir…”
“Bize göre demokrasi amaç değil, ancak bir araçtır. Hangi sisteme gitmek istiyorsanız, bu düzenlerin seçiminde bir araçtır…”
dendiğinde sorulmalıydı…
“Hem laik hem Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın ya laik. İkisi bir arada ters mıknatıslanma yapar…”,
“Referansımız İslam’ dır. Tek hedefimiz İslam devletidir…”,
“Ben elhamdülillah şeriatcıyım…”,“Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor… Yahu bu millet istedikten sonra, tabii elden gidecek… Sen bunun önüne geçemezsin ki…”,
diye haykırdıklarında sorulmalıydı…
“Ben tekkeye değil dergâha gittim…”,
“Ata’ ya saygı duruşunda, sap gibi ayakta durmaya gerek yok…”,
“İstanbul’ u Medine yapacağız…”,
“Bütün okullar, İmam Hatip yapılacak…”,
“Sadece imamlar, resmi nikâh kıysın…”,
“Ben İstanbul’ un imamıyım…”,
“Cumhurbaşkanının İmam Hatipli olacağı günler yakındır…”
diye zırvaladıkları zaman sorulmalıydı…
“Camiler kışla, minareler süngü, kubbeler miğfer, müminler askerimizdir…”,
“Demokrasi bizim için bir tramvaydır. İstediğimiz durağa gelince ineriz…”,
Diye saçmalandığında sorulmalıydı…
“Nedir bu Laiklik Allah aşkına?... Bu ne menem şey…”,
“Biz Kemalist düzenin koruyucusu olamayız, bu mümkün değil…”,
“Sana mı kaldı türban konusunda karar vermek, bu ulemanın işidir. Ulema ne diyorsa o olur…”,
“Efendi sen kim oluyorsun, buna mecelle karar verir…”,
“Biz hukuka aykırı bir şey yapmıyoruz. Mecelle’ de böyle bir kaide var…”
“Cumhuriyetmiş, Laiklikmiş, bunlar karın doyurmaz…”,
Diye gürlediklerinde sorulmalıydı…
Başbakan oğlunun nikah davetiyesine “29 zilkade 1921” tarihi konulduğunda sorulmalıydı…
Ve, “Atatürk devrim ve ilkelerini yok etmek için, devlet makamlarının mollalara, dervişlere tahsis edildiği, dinci söylem ve eylemlerle milletin sürekli gerdirildiği, halkı inanlar-inanmayanlar diye ayırıp bölücülük yapıldığı, eğitimin imamlaştırıldığı, yeteneksiz dinci kadroların devletin başına belâ edildiği, eşler ve yakınların sıkmabaş ve türban gibi dini sembollere büründürüldükleri, alt kimlik-üst kimlik laflarıyla kargaşa yaratıldığı, meslek liselerinin önü açılıyor diye çağdaş eğitimin önünün tıkandığı”
Zamanlarda sorulmalıydı...!!Şimdi oturmak için işe yarayan kısımlarına, nal çivisi batmış gibi bar bar bağırıyorlar.
Söyleyebildikleri tek laf, %46 ile iktidara gelmiş olmaları…
Suriye Devlet Başkanı, Hafız Esad %99,9, Saddam %90’ la iktidar olmuşlardı.
Ya Hitler, Mussolini?...
Ne oldu?
O halde yüzde çok’la seçilmek marifet sayılmamalı…
“Madem ki oy çokluğu bende, dilediğimi yaparım” mantığı, ya da aptallığı artık bir kenara bırakılmalıdır.
Bilinmelidir ki, oy çokluğu, üstün zekalı çocuklara benzer. Problemleri de fazladır. Kontrol edilemediği takdirde, çok kere zararlı sonuçları da beraberinde getirir.
Tıpkı şimdi AKP’ nin durumu gibi.
*
Ne yapacaklarını şaşırdılar.
Kapatma davasından yakalarını kurtarabilmek için, olmadık çarelere başvuruyorlar…
Bataklık içinde çırpınanlar gibi, battıkça batıyorlar.
Anayasa’ yı değiştirip, işin içinden sıyrılmaya çalışıyorlar. Zor değiştirirsiniz… Meydan o kadar da boş değil…
Ünlü İngiliz siyasetçisi Richard Sheridan, 200 yıl önce şöyle demiş; “Çaresizlik içinde bunaldıklarında ne yapacaklarını bilmeyen insanların, kafalarını zaman zaman duvara vurduklarını işitmiştim. Ama kafalarını duvara vurmak için, özel olarak bir duvar inşa ettirdiklerini ilk defa görüyorum…”
İşte kurtuluşu sağlamak için, Anayasa değişikliğine gitmek de böle bir duvar inşa etmeye kalkışmaktır.
Böylesine garip ve utanç verici teşebbüs, eskilerin tabiriyle, “emraz-ı akliyeden, kratenizm denilen hastalığın arazını” akla getirir.
*
Şeyh Şaid’ in kardeş torunu, AKP’ nin gözbebeği ve Başbakan Erdoğan’ ın akıl hocası Sör Mir Dengir Mehmet Fırat bakınız ne diyor; “Siyasi irademizi anayasa’ nın arkasına koyacağız…”
İşte zihniyet!...
Arkasına mı, önüne mi konulacağını bilemem ama, görünen odur ki, artık takiyyeye bile gerek duymadan niyetlerini açıkça sergiliyorlar…
2 Ağustos 2002 tarihinde, Meclis’ te, sinir oynatan ses tonu ile, Abdullah Öcalan’ ı kastederek; “Asamadınız, Asamazsınız, Asamayacaksınız…”
diye bangır bangır feryat eden Dengir efendi, şimdilerde de, hapishane üniforması benzeri, geniş çizgili ilginç kostümünün içinde, ellerini ovuşturarak, Tayyip Erdoğan’ı gaza getiriyor ve partisini giderek uçurumun kenarına yaklaştırıyor…
Farkında değiller.
*Yarın arşınlık paçavra için ülkeyi perişan ettiler… Milleti birbirine soktular… Atatürk’ ün kemiklerini sızlattılar.
Sözüm ona, 28 Şubat’ ın rövanşını, daha doğru bir ifadeyle intikamını alacaklar!...
İşleri güçleri cin’ lik…
Milletvekili zamları ile türban konusunu, kara harekatı gecesine rastlatmaları, Türbanla ilgili Anayasa değişikliğinin, bilinçli fanatik Cumhurbaşkanı tarafından, göstermelik ve gereksiz yere bekletilip 28 Şubat ta onaylanması hep “Aslan kaçmış müdürüm…” “Çaktırma …” hikayesi!...
Ortalık kara çarşaflılardan geçilmiyor… Cüppeli, takkeli, bellerine kadar sakalı ve elleri tesbihli taksi şoförleri, İstanbul caddelerinde cirit atıyorlar.
Türbanlı kafalar giderek artıyor. Güzelim İstanbul’u bir Malezya kasabasına çevirdiler.
Anayasa Mahkemesindeki çoğunluğun, iktidar yanlısı olması için özel ve sinsice çaba harcanıyor…
Laikliğin yeniden tarifi için kollar sıvanmış vaziyette…
MGK’ nın etkisi, azami derecede azaltıldı. Ordudan gericilik nedeniyle atılanlara, geri dönme imkanı araştırılıyor…
YÖK zaten iktidara bağlandı.
Devletin en önemli kurumlarının başına, AKP yanlısı, badem bıyık, ıslak dudak yandaşlar getirildi.
Diyanet İşleri Başkanlığından, özellikle Milli Eğitim Bakanlığına geçişler had safhada…
Ders kitaplarında alenen dincilik yapılıyor… Devletin çalışma saatleri Cuma namazına, oruca göre ayarlanıyor…
Bazı okullarda türbanlı kız öğrenciler için, ayrı otobüsler tahsis ediliyor.
Tarikat yurtları, akıl almaz biçimde çoğalıyor.
Saymakla bitmeyecek kadar çok dinsel yaptırımlar, her geçen gün biraz daha Türkiye’ nin gündemine yerleşiyor.
Bütün bu durumları görmezden gelmek Mümkün mü?...
Değil elbette..
Bunların Ağababası yıllar önce;
“Gün gelecek rektörler türbana selam duracaklar…” dememiş miydi?...
İşte şimdi bunu gerçekleştirme çabasındalar…
Tabii yine cin lik yapıp “rektör” demek ama yürekleri sıkmamış!...
1901 yılında Thomas Bernardo bakınız ne demiş; “Çoğu politikacı katıra benzer… Ne ecdadıyla övünebilir, ne ahvadıyla !...”
*
Maksadı kap kalaylamak değil, k… kıvırmak olan kalaycı misali, kalemlerini kaşık olarak kullanmaya alışık bazı medya mensupları ile AKP yandaşları bazı basın organları, istedikleri gibi çığlık atmaya devam ededursunlar, kesinlikle ifade edelim ki, halkın büyük çoğunluğu açılan bu kapatma davasından memnundur, kıvançlıdır ve de ülkemizin geleceği için umutla yüklenmiştir.
Artık, hükümet oksijen çadırında, AKP de yoğun bakımdadır.
Sağolsun Yargıtay Başsavcısı…
Atatürk Cumhuriyetini koruma, kollama ve savunmada gösterdiği vatanseverlik ve üstün görev anlayışı, her türlü takdir ve övgünün üstündedir.
Elleri dert görmesin.
Ve yazımızı, biz de bir cin’lik yapıp şu dörtlükle bitirelim;
Hele var ki bir tablo,Görse şaşar AnibalÖrdeklerden bir filoBirde kazdan Amiral !...
Kalın sağlıcakla …
Kıyameti koparıyorlar…
AKP hakkında kapatma davası isteminde bulunan erdemli bir Başsavcıya şirretçe saldırıyorlar.. Utanma yok. Terbiye yok, İzan hiç yok…
Fena halde köşeye sıkıştılar...
Parkinson hastalığına tutulmuş gibiler… Tir tir titriyorlar, soğuk soğuk ter döküyorlar. Ağızları köpük içinde…
*
Hesap günü kıyamete kalmamış, bugünlere nasip olmuştur. Geç bile kalındı…
Yargı geç uyandı.
...Hesap çok önceleri sorulmalıydı.
Bu hesap ; “Ben Muhammed Müslüman ümmetindenim. Türkiye dinsiz, Laik bir memleket haline gelmiştir. Hayatımı Mustafa Kemal dinsizliği ile savaşa adayacağıma, Türkiye’ yi bir din ve şeriat devleti haline getirmek için mücadele edeceğime, Kemal Paşa zamanında çıkarılan dinsiz kanunların tatbikini önleyeceğime, kısa zamanda ümmet esasına dayanan şeriat devletinin kurulması için çalışacağıma, dinim, Allah’ ım ve bütün mukaddesatım üzerine yemin ve kasem ederim.”
...diye yeminler edildiği zaman sorulmalıydı.
“En üst belirleyici, İslam’ ın ilkeleridir. Her şey ona göre belirlenir”,
“Türkiye’ nin yarınında artık, Kemalizm ve Kemalizm benzeri rejimlere yer yoktur”,
“T.C. 1923’ ten beri sürekli gerileyiş içindedir…”
“Bize göre demokrasi amaç değil, ancak bir araçtır. Hangi sisteme gitmek istiyorsanız, bu düzenlerin seçiminde bir araçtır…”
dendiğinde sorulmalıydı…
“Hem laik hem Müslüman olunmaz. Ya Müslüman olacaksın ya laik. İkisi bir arada ters mıknatıslanma yapar…”,
“Referansımız İslam’ dır. Tek hedefimiz İslam devletidir…”,
“Ben elhamdülillah şeriatcıyım…”,“Tutturmuşlar laiklik elden gidiyor… Yahu bu millet istedikten sonra, tabii elden gidecek… Sen bunun önüne geçemezsin ki…”,
diye haykırdıklarında sorulmalıydı…
“Ben tekkeye değil dergâha gittim…”,
“Ata’ ya saygı duruşunda, sap gibi ayakta durmaya gerek yok…”,
“İstanbul’ u Medine yapacağız…”,
“Bütün okullar, İmam Hatip yapılacak…”,
“Sadece imamlar, resmi nikâh kıysın…”,
“Ben İstanbul’ un imamıyım…”,
“Cumhurbaşkanının İmam Hatipli olacağı günler yakındır…”
diye zırvaladıkları zaman sorulmalıydı…
“Camiler kışla, minareler süngü, kubbeler miğfer, müminler askerimizdir…”,
“Demokrasi bizim için bir tramvaydır. İstediğimiz durağa gelince ineriz…”,
Diye saçmalandığında sorulmalıydı…
“Nedir bu Laiklik Allah aşkına?... Bu ne menem şey…”,
“Biz Kemalist düzenin koruyucusu olamayız, bu mümkün değil…”,
“Sana mı kaldı türban konusunda karar vermek, bu ulemanın işidir. Ulema ne diyorsa o olur…”,
“Efendi sen kim oluyorsun, buna mecelle karar verir…”,
“Biz hukuka aykırı bir şey yapmıyoruz. Mecelle’ de böyle bir kaide var…”
“Cumhuriyetmiş, Laiklikmiş, bunlar karın doyurmaz…”,
Diye gürlediklerinde sorulmalıydı…
Başbakan oğlunun nikah davetiyesine “29 zilkade 1921” tarihi konulduğunda sorulmalıydı…
Ve, “Atatürk devrim ve ilkelerini yok etmek için, devlet makamlarının mollalara, dervişlere tahsis edildiği, dinci söylem ve eylemlerle milletin sürekli gerdirildiği, halkı inanlar-inanmayanlar diye ayırıp bölücülük yapıldığı, eğitimin imamlaştırıldığı, yeteneksiz dinci kadroların devletin başına belâ edildiği, eşler ve yakınların sıkmabaş ve türban gibi dini sembollere büründürüldükleri, alt kimlik-üst kimlik laflarıyla kargaşa yaratıldığı, meslek liselerinin önü açılıyor diye çağdaş eğitimin önünün tıkandığı”
Zamanlarda sorulmalıydı...!!Şimdi oturmak için işe yarayan kısımlarına, nal çivisi batmış gibi bar bar bağırıyorlar.
Söyleyebildikleri tek laf, %46 ile iktidara gelmiş olmaları…
Suriye Devlet Başkanı, Hafız Esad %99,9, Saddam %90’ la iktidar olmuşlardı.
Ya Hitler, Mussolini?...
Ne oldu?
O halde yüzde çok’la seçilmek marifet sayılmamalı…
“Madem ki oy çokluğu bende, dilediğimi yaparım” mantığı, ya da aptallığı artık bir kenara bırakılmalıdır.
Bilinmelidir ki, oy çokluğu, üstün zekalı çocuklara benzer. Problemleri de fazladır. Kontrol edilemediği takdirde, çok kere zararlı sonuçları da beraberinde getirir.
Tıpkı şimdi AKP’ nin durumu gibi.
*
Ne yapacaklarını şaşırdılar.
Kapatma davasından yakalarını kurtarabilmek için, olmadık çarelere başvuruyorlar…
Bataklık içinde çırpınanlar gibi, battıkça batıyorlar.
Anayasa’ yı değiştirip, işin içinden sıyrılmaya çalışıyorlar. Zor değiştirirsiniz… Meydan o kadar da boş değil…
Ünlü İngiliz siyasetçisi Richard Sheridan, 200 yıl önce şöyle demiş; “Çaresizlik içinde bunaldıklarında ne yapacaklarını bilmeyen insanların, kafalarını zaman zaman duvara vurduklarını işitmiştim. Ama kafalarını duvara vurmak için, özel olarak bir duvar inşa ettirdiklerini ilk defa görüyorum…”
İşte kurtuluşu sağlamak için, Anayasa değişikliğine gitmek de böle bir duvar inşa etmeye kalkışmaktır.
Böylesine garip ve utanç verici teşebbüs, eskilerin tabiriyle, “emraz-ı akliyeden, kratenizm denilen hastalığın arazını” akla getirir.
*
Şeyh Şaid’ in kardeş torunu, AKP’ nin gözbebeği ve Başbakan Erdoğan’ ın akıl hocası Sör Mir Dengir Mehmet Fırat bakınız ne diyor; “Siyasi irademizi anayasa’ nın arkasına koyacağız…”
İşte zihniyet!...
Arkasına mı, önüne mi konulacağını bilemem ama, görünen odur ki, artık takiyyeye bile gerek duymadan niyetlerini açıkça sergiliyorlar…
2 Ağustos 2002 tarihinde, Meclis’ te, sinir oynatan ses tonu ile, Abdullah Öcalan’ ı kastederek; “Asamadınız, Asamazsınız, Asamayacaksınız…”
diye bangır bangır feryat eden Dengir efendi, şimdilerde de, hapishane üniforması benzeri, geniş çizgili ilginç kostümünün içinde, ellerini ovuşturarak, Tayyip Erdoğan’ı gaza getiriyor ve partisini giderek uçurumun kenarına yaklaştırıyor…
Farkında değiller.
*Yarın arşınlık paçavra için ülkeyi perişan ettiler… Milleti birbirine soktular… Atatürk’ ün kemiklerini sızlattılar.
Sözüm ona, 28 Şubat’ ın rövanşını, daha doğru bir ifadeyle intikamını alacaklar!...
İşleri güçleri cin’ lik…
Milletvekili zamları ile türban konusunu, kara harekatı gecesine rastlatmaları, Türbanla ilgili Anayasa değişikliğinin, bilinçli fanatik Cumhurbaşkanı tarafından, göstermelik ve gereksiz yere bekletilip 28 Şubat ta onaylanması hep “Aslan kaçmış müdürüm…” “Çaktırma …” hikayesi!...
Ortalık kara çarşaflılardan geçilmiyor… Cüppeli, takkeli, bellerine kadar sakalı ve elleri tesbihli taksi şoförleri, İstanbul caddelerinde cirit atıyorlar.
Türbanlı kafalar giderek artıyor. Güzelim İstanbul’u bir Malezya kasabasına çevirdiler.
Anayasa Mahkemesindeki çoğunluğun, iktidar yanlısı olması için özel ve sinsice çaba harcanıyor…
Laikliğin yeniden tarifi için kollar sıvanmış vaziyette…
MGK’ nın etkisi, azami derecede azaltıldı. Ordudan gericilik nedeniyle atılanlara, geri dönme imkanı araştırılıyor…
YÖK zaten iktidara bağlandı.
Devletin en önemli kurumlarının başına, AKP yanlısı, badem bıyık, ıslak dudak yandaşlar getirildi.
Diyanet İşleri Başkanlığından, özellikle Milli Eğitim Bakanlığına geçişler had safhada…
Ders kitaplarında alenen dincilik yapılıyor… Devletin çalışma saatleri Cuma namazına, oruca göre ayarlanıyor…
Bazı okullarda türbanlı kız öğrenciler için, ayrı otobüsler tahsis ediliyor.
Tarikat yurtları, akıl almaz biçimde çoğalıyor.
Saymakla bitmeyecek kadar çok dinsel yaptırımlar, her geçen gün biraz daha Türkiye’ nin gündemine yerleşiyor.
Bütün bu durumları görmezden gelmek Mümkün mü?...
Değil elbette..
Bunların Ağababası yıllar önce;
“Gün gelecek rektörler türbana selam duracaklar…” dememiş miydi?...
İşte şimdi bunu gerçekleştirme çabasındalar…
Tabii yine cin lik yapıp “rektör” demek ama yürekleri sıkmamış!...
1901 yılında Thomas Bernardo bakınız ne demiş; “Çoğu politikacı katıra benzer… Ne ecdadıyla övünebilir, ne ahvadıyla !...”
*
Maksadı kap kalaylamak değil, k… kıvırmak olan kalaycı misali, kalemlerini kaşık olarak kullanmaya alışık bazı medya mensupları ile AKP yandaşları bazı basın organları, istedikleri gibi çığlık atmaya devam ededursunlar, kesinlikle ifade edelim ki, halkın büyük çoğunluğu açılan bu kapatma davasından memnundur, kıvançlıdır ve de ülkemizin geleceği için umutla yüklenmiştir.
Artık, hükümet oksijen çadırında, AKP de yoğun bakımdadır.
Sağolsun Yargıtay Başsavcısı…
Atatürk Cumhuriyetini koruma, kollama ve savunmada gösterdiği vatanseverlik ve üstün görev anlayışı, her türlü takdir ve övgünün üstündedir.
Elleri dert görmesin.
Ve yazımızı, biz de bir cin’lik yapıp şu dörtlükle bitirelim;
Hele var ki bir tablo,Görse şaşar AnibalÖrdeklerden bir filoBirde kazdan Amiral !...
Kalın sağlıcakla …
Kaydol:
Kayıtlar (Atom)